Komik Sözler

Komik yazılar

Komik resimler

Reklamlar

“Hazır…Şimdi!”, Gerçek bir hikaye…

Babasının Yugoslavya’da gözlerinin önünde idam edilmesine seyirci kalmak zorunda olan bu kız, hayatının geri kalan kısmı boyunca bu acı olayın güçlü asilliğini taşımakla yükümlüydü.

Henüz hiçbir şeyden haberi olmayan; hatta kafasındaki bulanıklığın daha berraklaşmaya başlamadığı kadar çocuk bir döneminde bu hazin manzaraya şahitlik eden Selma, dünyanın ondan bu hesap soruşuna belki yıllar sonra cevap veracek olsa da o an için susmanın en iyisi olduğu kanısındaydı. Dünyanın o mide bulandırıcı yüzünü bu had safhadaki acımasızlıkla tanıması o yaşta bir kıza dünyaya gelmenin ve insan olmanın bazen ne kadar onur kırıcı olduğunu anlatmaya yetiyordu. O gün gözünden tek bir damla yaşın bile akmaya cesaret edemediği anda annesinin eteğini elleriyle tutup sıkarak bırakmak istemediği bir şeyin o donmuş görüntüden kayıp gitmesine neden olmuştı. Çocukluğunun daha derinlik kazanmamış olan izleri de böylece yüzünden silinmişti artık.

Yıllar ilerledikçe dünyayla arasında o günden itibaren oluşturduğu tezat, onu kendi hayatıyla bu rezilliğe meydan okumaya itiyordu. Bu inatlaşmayı da, kendisinden zorle sökülüp alınan çocukluğunu diğer çocukların içinde yaşamaya devam ederek ve onlara bir şeyler katarak başarmanın mutluluğunu tadarak sürdürecekti.

Aklında dünya ve insanlar hakkında henüz küçük yaşta kötü izlenimler edinmiş olan bu kız, annesinin şevkat ve iyimserliğini gördükçe bulunduğu durum itibariyle büyük bir ikilemde kaldığını farketmişti. Eşi hakkındaki bütün üzüntüleri hiçe sayıp hayatını devam ettirebilmek için kızıyla teselli bulması Selma’yı çok etkiliyordu. Onun gözünde hep gülümseyen ve başlarına gelen felaketleri unutmaya çalışıp aynı zamanda karşısındaki insana da unutturabilen bir insan olarak kalmıştı. Annesiyle cellatların aynı dünyadan gelmeleri ve aynı topraklar üzerşnde yaşamaları onu çok şaşırtıyordu. Bu dünyayı hangisinin hakettiği konusundaysa hiçbir fikri yoktu. Belki de burası, cellatların yaşaması için fazla iyi, annesinin yaşaması içinse fazla kötüydü.

Yugoslavya’dan annesiyle Türkiye’ye göç eden Selma, ona ileriki yıllarda dünyanın sadece iğrençliği değil, masumiyeti ve art niyetsiz duyguları da barındırabildiği gerçeğini öğreten müzikle tanıştı. Ardından onu asla arkasından vurmayacağını bildiği notaların cazibesi ve annesinin müzikle olan uğraşısı sonucu konservatuara girdi.

Sonrası ona ilk başta yaşadıklarından daha kolay geliyordu. Hayatının ilk yılları mücadeleyle ve anlamadığı adaletsizliklerin nedenini soruşturmakla geçtiği için bu arayış ona her sorunun üstesinden gelebilecek bir sabır ve gerektiğinde isyan bayrağını çekebilecek bir cesaret vermişti.

Konservatuar sınavlarında aldığı başarılı notlar öğretmenlerin dikkatlerinden kaçmıyordu. Bütün gün odasına kapanıp her şeyi unuturmuşçasına piyanosunun başında çalışıyordu. Geride bıraktıkları için geri dönüş yapmak ister gibiydi. Sert bir geri dönüş. Nefretin aksine mutlu ederek. Dünya, böylesine yadırganası olayları insanlar nasıl dayatabiliyorsa, Selma da gözlerinin önünde yaşanan olayların acılığından daha fazla acı çeken çocukların arkasında durabilecek kadar güçlü hissediyordu kandini. Sabrı vardı nasıl olsa.

Okuldan en iyi dereceyle mezun olduktan sonra yine orada kalmayı tercih etti. Birkaç yıl içinde evlendi ve üç katlı bir eve taşındı. Bir kızı oldu. Bu sırada konservatuara öğretmenlik yaparak devam etti. Öğrencilerine bir şeyler başarabilmenin hiçbir zaman için imkansız olmadığının bilincini vermeye çalıştı. Hayatın onun çevresinden hızla akıp gittiğini farkettiğinde, bu inatlaşmada giderek baskın bir karaktere dönüştüğünü ve hayatla arasındaki savaşı kazanmakta olduğunu anlıyordu.

“Insan galip gelmeye başladığında, zaman onun yanında fazla durmaz. Aylar, yıllar çabucak geçmiştir. Bu bir tür korku olsa gerek…”

Selma, daha sonra boşandığında, hayatındaki yükü ikinci bir kişinin sırtlamak zorunda olmasının o kişiye yapılan büyük bir haksızlık olduğunu düşündü. Zaten ne yaşadıklarının ne de bundan sonraki yaşamında alacağı yükün ağırlığını başka birinin taşımasını bekleyemezdi. Bundan sonraki yıllarda dağınık olmakla birlikte son derce ciddi, sert ama öğrencilerine mükemmeli yaptıran bir hoca olmuştu. Belirli alışkanlıklar edinmişti. Mesela sokaktan topladığı ve aşılattığı kırk kediyi evin içinde beslemek. Ya da eve her gelişinde mutlaka birine telefon etme ihtiyacı. Ya da konservatuarda parlak bulduğu öğrencileri evine getirip onları tüm gün boyunca ayrı ayrı odalarda çalıştırmak. Bu yaptıkları yalnızlığından kaynaklanıyor olabilrdi. Ama yardım etmek ona keyif veriyordu. Gücü yettiğnce de bu yaşam tarzını bırakmayacaktı.

Öğrencilerine değer vermenin dışında onlara anne gibi davranıyor, yaşları henüz küçük olanlara da çocukluklarını unutturmadan, çok sert davranmadan müzikle kazanılabilecek o yüce mutluluğu en üst seviyede verebiliyordu. Ama yine de hep ciddiydi. Kızı da piyanist olmuştu. Belki en çok üzüldüğü şey, kızının da babasız büyümek zorunda oluşuydu. Kendisinin yaşadığı ve sadece kendisinin zevk alabileceği bu hayata onu da katmak zorunda oluşunun çaresizliği içinde kalmıştı.

Bu karmaşık hayatında bir de kanser hastası öğrencisine destek oluyordu. Onu da ikinci kızı gibi gören ve yeteneğine gözü kapalı inanan Selma, çoğu kez bu öğrencisinin isyanlarına ve ağlamalarına tanık olmuştu. Fakat dünyanın Selma’nın çevresindeki insanlara zarar vermesi, Selma’nın bu inadını sürdürmesine engel olamıyordu. Aksine, öğrencisinin piyanoya ve müziğe olan hayranlığını o kadar kışkırtıcı bir seviyeye getirmişti ki, gazetelerde “müzikle iyileşti” şekinde manşetler yazılmaya başlamıştı.

Selma, hayatında elinden geçirdiği bütün öğrencileri müzikte iyi yerlere getirdi. Sonra bir an için çocukluğunda yaşadığı o birkaç saniyeyi hatırlamasıyla nasıl yenildiğini ve zamanın, onun çevresinde nasıl yavaş yavaş dansettiğini anımsadı. Şimdi gerçekten kendini galip gelmiş hissediyordu. Dünyanın onunla verdiği savaşta, yenme sırası şimdi çocukluğu çalınan küçük kızdaydı…

“Hazır…Şimdi!”

Selma’nın ağzından çıkan bir mutluluk şarkısının ardından, yüzünde hafif bir gülümseme belirdi.

Bu haber 29 Ekim 2010 tarihinde tarafından Hikayeler kategorisi altına yazılmış. ve Yorum yapılmamış

Benzer yazılar

Reklamlar



Kimler Neler Demiş?

İlk Yorum Hakkı Senin!

avatar

wpDiscuz

Reklamlar


Rastgele yazılar


Facebook Grubu